Küçüktük, ufacıktık, büyüdük şimdi büyük işler yapmalıyız!
Mesela yürürken çiçek ezmemeliyiz, işten
eve dönerken bir çocuk sevindirmeli, birinin saçını okşamalı, birilerine iyi ki
varsın demeli, dedirtmeliyiz. Bunlar büyük işlerdir. Yoksa günlük rutinde
yaptığımız işleri herkes yapar, rutinler değildir oysa bizi insan yapan! Büyük
işler, büyük yürek ister, birine kızgınken de sevebilmek ister, bilinçaltımızda
ya da ruhumuzda aç kalan bizi felce uğratan, budanan taraflarımızı canlı
tutmak, insan olduğumuzu hatırlamak için biraz etrafa dönüp bakmak ister.
Çocukluğuna dönebilme, hissedebilme, çocuk savunmasızlığına duyarlı olmayı
gerektirir.
Nedir son günlerde farkında olmadığımız görmeyi reddettiğimiz? Oysa göz yumduklarımız; sesimizi değil, sözümüzü yükseltmeyi gerektirirken, üç maymunu oynayışımız neden ?
Yarınlarımızdır çocuklarımız; onları 6 yaşına kadar gözümüzden esirgeyip, sonra dış dünya ile baş etmesini izlemeye başladığımız zamanlarda, dış dünyanın acımasız taraflarına karşı dik durmayı, kendini ifadeyi, kendini savunmayı, bireyselliklerini korumayı, özel olmayı özel hayatı öğretebiliyor muyuz? Bir anne olarak çocuğumuzu sokağa, okula bıraktığınızda başına gelebileceklere karşı durmayı öğretebiliyor muyuz? Aile denen kavramın giderek yozlaşmaya başladığı günümüzde, ailenin dışarıdaki evrensel kümenin örneklemini oluşturduğunun farkında mıyız, her şeyden önce!!? Cinsel kimliği, özelimizi bedenimizi korumayı biliyor muyuz? Yasaklarla, kanunlarla korunamaz bir durumdur bu. Bu durum kişinin kendi özel alanını korumasını gerektirir.
Son günlerde gazete, dergi, medyada giderek daha içimizi acıtan hikayeleri
duyup, okuyup, asla bizim başımıza gelmez sandığımız, taciz ve tecavüz
olaylarıyla ilgili küçük bilgilendirmelerle çocuk yaşta öğrenebileceğimiz hak
ve özgürlüklerimizden geçer hayatı öğrenmek.
Kendini tanıyan dünyayı tanır çünkü.
Çocuklar, ki engelli grup çok daha fazla tehdit altındadır. Çünkü genellikle
kendini ifade güçlüğü taşımaktadırlar. Çocuk yaşta 0-6 yaş
arasında tüm karakter yapısının oluştuğu düşünülecek olursa, birkaç
saatlik eğitimle bunun önüne geçilebilecek davranışsal yöntemlerle çocuğa
kazandırılabilecekken; hâlihazırda taciz, tecavüz vakalarıyla sağlık personeli
bile nasıl başa çıkacağını bilememektedir.
Anayasanın 41 . maddesi ek fıkra 12/9/2010 tarihli 5982 yasa ile gelen değişiklik madde 4 ile devlet her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirler alır der.Elbette ki bu durum dış ortamda psikolojik dengesi bozuk insanları bir yerlere toplayarak çözümlenemez. Ancak çocuk yaşta bile bilinçaltının art niyetli dokunma ve şefkat dokunmasını ayırt edebildiği bilimsel olarak ispatlandığı üzere, bu bilimsel çalışmalar neden pratik uygulamalara dökülerek sağlık personeline, devletin rehberlik merkezlerinde çocuklara, toplum sağlığı merkezlerinde annelere, yönelik seminerlerle çocuklarınızı tacizden korumayla ilgili nasıl eğitirsiniz seminerleri hala düzenlenmiyor!? Bu bilim adamlarının ,akademisyenlerin çalışmaları neden pratik uygulamalarla yaygınlaştırılmaz? Bu devlet organları, toplum sağlığını bu kadar basit yöntemlerle neden korumaz!? Neden bir sürü çocuk, (ki erkek çocuk, çok daha fazla korumasızdır dış ortamlarda daha fazla kaldığından) buna susmak ve geleceğin öfkesini şimdiden küçük yüreğine gömmek zorunda kalır?
Neden hukuk organları, ilerleyen yaşlarda daha fazla taciz davasına bakmak zorunda bırakılır?
Neden bir sürü birey, cinselliğe, dokunmaya, aşka, güvene o yaşlardan küstürülür?
Birkaç saatimizi ayırarak huzurlu bir gelecek yaratmak varken neden bu kadar kaygı içinde yaşamak zorunda bırakılırız?
Cevabı bilen var mıdır?
Esra DEREOBALI