11 Nisan 2014 Cuma

Toplumsal disiplin yöntemimiz KORKU mu? Duygusal farkındalık...


Toplumsal disiplin yöntemimiz KORKU mu?  Duygusal farkındalık
Korku, insanın görünen yada görünmeyen tehlikeler yada anlayamadıkları durumlar karşısında gösterdikleri en doğal tepkidir. Aslında korkular bizi uyarıp kendi savunmamızı sağlayan bir düzenektir. Yeni durumlar insan bilincine her zaman ürkütücü gelir. Özellikle ilk yıllarda çocuk çevreyi yeni tanıdığından korkuların çokluğu normaldir. İnsan kendi korkularını yene yene olgunlaşır.
İlk 4 yaşta yüksek sesten, gök gürültüsünden, karanlıktan ve en çokta anne-baba (güven teması) ayrı kalmak korkusu vardır. İki yaşında bir çocuğun kalabalık ortamda annesini gözden birkaç dakikalığını kaybetmesi bile panik nedenidir ki bazı ebeveynler bunu “uslu durmazsan seni bırakıp giderim  yada seni pazarcı amcaya veririm gibi ileriki yaşamında temel güven duygusunu derinden sarsacak kişilik problemlerinin temelini atarlar.
Dört yaştan sonra korkular yavaş yavaş azalır ve daha somutlaşır. 7 yaş öncesi düşünme ve kıyaslama yetilerinin sınırlı olması gördükleri ve duyduklarını benzeterek çarpıtarak abartarak korkulu sonuçları çıkartmalarına neden olur. Bu nedenle çocuğun duygularını dinlerken bulunduğu çağın özellikleri kapsamında değerlendirilmelidir.
Çoğu ailede korkutma bir disiplin yöntemi olarak kullanılmakta buda çocuğu koşullu sevmeyi öğreten bir kalıp olarak bilinçaltına değersizlik duygusuyla kodlanmaktadır. Ancak bazen aileler çocukları hiç korkutmadıklarını övünerek anlatsalar da yapılan görüşme sırasında anne babanın kendilerinin birçok korkusu ortaya çıkmaktadır. Örneğin; yanına köpek yaklaşınca çığlık atan, evde böcek görünce sandalyenin üstüne sıçrayan, eşi evde yokken çocuklarıyla yatan, kapıya iki kilitten fazla kilit taktıran, asla yabancılarla konuşma diye sıkı sıkı tembihleyen ebeveynler farkında olmadan kendi korkularını çocuklarına bulaştırırlar. Tüm bunların hiçbirinin olmadığı halde çocuk korkuları ortaya çıkan ailelerde aşırı koruyucu aile modeliyle karşılaşılmaktadır. “Aman düşersin”, “sen dökersin ben yedireyim”, “karşıya geçemezsin beni bekle” davranışları çocuğu çevrenin tehlikeli bir yer olduğu inancını yerleştirir ve özgürlüğü bu denli kısıtlanan çocuk neyin tehlikeli neyin değil olduğunu ayırdedemediğinden özgüveni asla gelişemez ve bağımlı kişilik haline dönüşür.
Yine çocukta korkuyu geliştirme, sindirme yöntemi. ” Beni üzersen hastalanır ölürüm” yada “Allah baba seni taş eder” kalıplarıdır. Bu çocuğu kaldıramayacağı bir duygusal sorumluluk yüklemektir. Ayrıca Tanrı inancını annesini ondan alan ve kendisini taşa çeviren olarak kodlanacağından her zaman ilahi güce karşı bastırılmış öfke kazanılır ve tanımlayamadığı bu güç her an her şeyi elinden aldığı inancı      bozukluğu, depresifliğe neden olur.
Çocuklarımızı disiplin etmek adına duygusal yoksunluğa yada kişilik bozukluklarına temel atmamak elbette duygusal farkındalık geliştirip iletişiminizi sağlıklı bir yola kanalize etmek mümkündür. Kendi ile barışık tüm duygularını ifade edebilen bireyler yetiştirmek çocuklarımıza hayat başarısı hediye etmektir ki, bu her ebeveynin hayalidir.
Duygularımız bize, gerçek de neye önem verdiğimizi söyleyen yol haritalarıdır. Ve haritasını iyi okuyan her zaman sağlıklı, mutlu ve başarılı olacaktır. Duygularımızı anlamak ve blokajlarımızı çözmek için harcadığımız zaman ve efor her zaman bizi daha sağlıklı kararlar vermemiz için bize katkı sağlar.
Oysa inkar etmek, görmezden gelmek, kendimizi yok saymakla eşdeğerdir. Kızgınlık, içerleme, öfke olarak içimizde negatife dönüp birikimlere neden olur ve öfke kontrolsüzlüğü depresyon ve daha ileriki aşamada her tür ölümcül hastalığın davetiyesidir. Öte yandan en yoğun ve rahatsız edici duygular bile yargılanmadan, suçlamadan açıklanabildiğinde yumuşar ve özgürlüğün ve sevginin anahtarları oluverirler.
O halde en değerli varlıklarımız, çocuklarımızın da bu konuda desteklenmesi yarın atılacakları hayatta sağlıklı iletişim kurmaları, mutlu ve başarılı hayattan keyif alan bireyler olabilmeleri adına aile içerisinde desteklenmelidir. Duygusal olarak kendini ifade edememe, hırçınlık ve öfke nöbetleri, dikkat dağınıklığı , gece işemeleri olarak da çocuklarda gözlenebilmektedir.
Çocukların duygusal okur yazarlıklarını arttırmak adına neler yapılabilir.
·         Çocuğun duygularına saygı gösterin, onu dinlerken sadece dinleyin,  mimikleriniz dahil küçümseme ve hafife alma içermesin. Duygusu her ne ise önemli olduğu ve her duygunun sağlıklı olduğu görüşü ile destekleyin. Ancak öğüt vermeyin.
·         Çocuklar adlandıramadıkları birçok duygu ile doludur. Duyguları hakkında konuşan ancak tanımlamaktan kaçının. Nasıl hissediyorsun, …… durumunda ne hissettin? ……. Yapmak ister misin? Gibi önerilerde bulunun.
·         Kendi duygularınızı dile getirin. Bu onların farkındalığını arttıracaktır. Ben bazen kendimi çok yalnız hissediyorum. Öyle zamanlarda müzik dinlemek beni çok mutlu ediyor. Bir de seninle sohbet etmek gibi onu cesaretlendiren tanımları kendi üzerinizden anlatın. Duygularıyla barışık olmak bunu ifade etmenin zayıflık değil aksine doğru davranış olduğunu model olsun.
·         Duyguları ifade etmenin istendik yollarını tanımlayın ki, istemedik davranışlar öfke nöbetleri, ağlama krizleri şeklinde duygusal boşalmalara ihtiyaçları kalmasın.
·         İletişimin sözel olmayan şekline de saygı duyun. Ağlamak gibi. Sakinleştiğin zaman konuşabiliriz diyebilirsiniz. Ama ağlama yapma diye onu anlamadığınız hissine kapılmasına izin vermeyin.
·         Gerçekten dinleyin. Sözünü kesmeden-yargılamadan- öğüt vermeden. Öğütler çocuğumuzun gözleyebileceği doğru davranışlarınızdır. Unutmayın kendi hayatınızda uygulamadığınız davranışları onda beklemeniz sadece size olan saygısını azaltır.
·         Gerektiğinde sınırlar koyarak emniyeti sağlayın. Bazen sinirli ya da üzgün çocuklar (bunun bir şımarıklık isteği yapılmıyor ağlaması değil ise)nazik fakat sıkı bir kucaklama fiziksel güvenin yanı sıra duygusal olarak da güvende olma hissi yaratır.
·         Duygular ve düşünceler arasındaki farkı kavramalarını sağlayın. Tekme atma vurma gibi davranışları durdururken bile duygu boşalımını engellemeden saygı duyulabilir. Gerçekten bir şeyleri  fırlatarak istiyorsan çoraplarını duvara fırlatabilirs,in gibi alternatifler önerin.
·         Kendi duygularınız için de destek alın. Bizim çocukları dinlediğimiz gibi.
·         Kendi duygularınızı çocuğun duygularına karıştırmayın. Onu kendi algınızla tanımlayın.
·         Kendi duygularınız içinde destek alın, yetişkin olarak bazen üzüntümüzü, engellemelerimizi, kızgınlıklarımız açıklamamıza gerek yokmuş gibi düşünürüz.
·         Ne yapabileceğinizle ilgili gerçekçi olun. Tutamayacağınız sözler vermeyin. Ne kadar harika olursak olalım bazen başkalarının duygularını tam olarak kendimizi vererek dinlemeye uygun olmadığımız zamanlar olacaktır.
Fakat çocuklara duygularından dolayı yanlış şeyler hissettirmeden kendimize mola vermek mümkündür.” Biraz daha sakinleşmeye ihtiyacın var gibi görünüyor, ben birazdan nasıl olduğunu görmeye geleceğim” gibi cümleler, onu terk edilmişlik, değersizlik duygusu yaşatmadan duygularını açıklamaya devam edeceği mesajını verecektir.
                Tüm bu sayılanlarla çocuklarınızla etkili iletişim kurarak daha kaliteli bir yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan becerilerin ilk aşaması olan duygusal farkındalığı kazandıracaktır.


                                                               Mutlu çocuk, mutlu aile, mutlu yarınlar demektir.
Esra Dereobalı
Alsancak //3 nısan 2014