ÇOCUK İŞÇİLER...
Avrupalılaşma
yolunda kimlik ve benlik çatışması yaşıyor genç nesil; bir yandan
demokratikleşme süreci yaşanırken kendi öz değerlerimizi de sarsıyor muyuz diye
düşünmeden edememekteyim. İşin içinden çıkamadığım zamanlarda, ‘’dibe
vurmadan su yüzüne çıkılmaz’’ gibi atasözlerine sığınmaya çalışsam da,
kanımı donduran istatiksel ölçümlerde kelimelerin yetersiz
kaldığı duygular kilitleniyor içimde…
Geçen günlerde
TÜİK ve UNICEF istatistikleri yayınlandı , bilmiyorum kaçımız
haberdar olduk ama ; (artık insanın haber alma özgürlüklerinin bile yanlı
hale geldiği günlerde olduğumuzdan ) ülkemizde 320.000 (uç yüz yirmi bin)
çocuk işçinin çalıştığını bildirdiler. Bunlardan 124.000 (yüz yirmi dört bin)
tanesi okula devam etmiyor ve bu çocuklardan 80.000 (seksen bin)’i sokaklarda
yaşıyor. Bu çocukları sokaklar mı doğuruyor? Hayır… BM çocuk
hakları bildirgesinin 6 . maddesi ; çocuğun kişiliğinin gelişmesi için
anlayış ve sevgiye gereksinimi olduğunu, bilgi, sevgi , eğitim olanaklarının
maddi ve manevi olarak, aile tarafından sağlanmasında devlet
güvencesi altında olduğu, her doğan çocuğa vaad edilmiştir. Ve 9. Maddesinde
çocukların her turlu istismar, ihmal ve sömürüye karsı korunması, hiçbir
şekilde ticaret konusu olamayacağı, çalıştırılamayacağı, hele ki fiziksel,
zihinsel, ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe izin verilmemesi tüm dünya
tarafından imza altına alınmış ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda
da 41 ve 42 . maddelerinde, devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne
ve çocuğu kendi koruması altına alır; ve çocuğun asla eğitim
öğretimden yoksun bırakılamayacağı devlet güvencesindedir. Anayasa Madde 18
ise, hiç kimsenin zorla çalıştırılmayacağını öngörüp; sonra bir çocuk yasta bir
ergeni, ruhsal–fiziksel- zihinsel, kaldıramayacağı bir sorumluluğun altına
sokarak, ailesine bakmak zorunda bırakmak zorla çalıştırmak değil midir?
Bu çocukları eğitim
sistemine katmak adına sosyal örgütler ne yapmaktadır? Devlet bu anlamda
nasıl çalışır? Projeleri kim üretir? İstatistiksel bilgiler her yıl dosyalarda,
kırtasiye birikimi olsun diye mi yapılır? Zorunlu eğitim çağı denen yaş neye
göre belirlenir ve kim tarafından? Bu çocukların yada ailelerin motivasyon
kaynakları nelerdir? Eğitim sisteminin keşmekeşliğinde, bir gelişim terapisti olarak
cevaplayamadığım sorular var beynimde… ve bu cevaplar kimde gizli diye
düşündüğüm?
Farkında mısınız
bilmiyorum ama, canlı bombalar üretiyoruz. Sevmiyoruz, okşamıyoruz, zorunlu
diyoruz, kural diyoruz , sorgulama çalış diyoruz, kanun böyle diyoruz, sonra
bayram törenlerinde YARINLARIMIZ ÇOCUKLARIMIZ diyen konuşmacıları alkışlıyoruz,
bir günlüğüne … bayram hatırına…
Ağacı yaşken
sulayıp şekillendirmiyoruz ki çiçeklensin; büyüyünce beğenmeyip sürekli
buduyoruz?!
Her yıl değişen
eğitim sistemi kendi dokumuza uygun üretilip projelendirilmiyor;
Avrupa’nın kopyala yapıştır tuşlarıyla habire çekiştiriyoruz; üzerimize
bir türlü olmayan formalarımızı deniyor, deneniyor, çürütüyoruz gencecik
fidanları; herkese eşitlik diyoruz ama kendi çocuğumuzu kayırıyoruz. Bütünleştirmeyen,
ayrıştıran, kanayan, kanatan yarınları gözlerimizi yumduğumuz her çarpık eğitim
sisteminde ellerimizle yaratıyoruz.
Sokakta
bıraktığınız, el uzatmadığınız, eğitmediğiniz, çalıştırdığınız, bu yaşta
hayatın yükünü omuzunuza yüklediğiniz ellerinden neşelerini,
oyuncaklarını, oyunlarını, çocukluğunu aldığınız çocuklar yarın
sizin kaderinizle oynayacaklar!
Esra DEREOBALI-30.03.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder