31 Ocak 2014 Cuma

ÇOCUK İŞCİLER...




ÇOCUK İŞÇİLER...
Avrupalılaşma yolunda kimlik ve benlik çatışması yaşıyor genç nesil; bir yandan demokratikleşme süreci yaşanırken kendi öz değerlerimizi de sarsıyor muyuz diye düşünmeden edememekteyim. İşin içinden çıkamadığım zamanlarda,  ‘’dibe vurmadan su yüzüne çıkılmaz’’ gibi atasözlerine sığınmaya çalışsam da,  kanımı donduran istatiksel  ölçümlerde  kelimelerin yetersiz kaldığı  duygular kilitleniyor içimde…
Geçen günlerde  TÜİK  ve UNICEF  istatistikleri yayınlandı , bilmiyorum kaçımız haberdar olduk ama ; (artık insanın haber alma özgürlüklerinin bile  yanlı hale geldiği günlerde olduğumuzdan  ) ülkemizde 320.000 (uç yüz yirmi bin) çocuk işçinin çalıştığını bildirdiler. Bunlardan 124.000 (yüz yirmi dört bin) tanesi okula devam etmiyor ve bu çocuklardan 80.000 (seksen bin)’i sokaklarda yaşıyor. Bu çocukları sokaklar mı doğuruyor? Hayır… BM çocuk hakları bildirgesinin 6 . maddesi ;  çocuğun kişiliğinin gelişmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi olduğunu, bilgi, sevgi , eğitim olanaklarının maddi  ve manevi   olarak, aile tarafından sağlanmasında devlet güvencesi altında olduğu, her doğan çocuğa vaad edilmiştir. Ve 9. Maddesinde çocukların her turlu istismar, ihmal ve sömürüye karsı korunması, hiçbir şekilde ticaret konusu olamayacağı, çalıştırılamayacağı, hele ki fiziksel, zihinsel, ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe izin verilmemesi tüm dünya tarafından imza altına  alınmış ve Türkiye Cumhuriyeti  Anayasası’nda da 41 ve 42 . maddelerinde, devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle anne ve çocuğu   kendi koruması altına alır;  ve çocuğun asla eğitim öğretimden yoksun bırakılamayacağı devlet güvencesindedir. Anayasa Madde 18 ise, hiç kimsenin zorla çalıştırılmayacağını öngörüp; sonra bir çocuk yasta bir ergeni, ruhsal–fiziksel- zihinsel, kaldıramayacağı bir sorumluluğun altına sokarak, ailesine bakmak zorunda bırakmak zorla çalıştırmak değil midir?
Bu çocukları eğitim sistemine katmak adına sosyal örgütler ne yapmaktadır?  Devlet bu anlamda nasıl çalışır? Projeleri kim üretir? İstatistiksel bilgiler her yıl dosyalarda, kırtasiye birikimi olsun diye mi yapılır? Zorunlu eğitim çağı denen yaş neye göre belirlenir ve kim tarafından? Bu çocukların yada ailelerin motivasyon kaynakları nelerdir? Eğitim sisteminin keşmekeşliğinde, bir gelişim terapisti olarak cevaplayamadığım sorular var beynimde… ve bu cevaplar kimde gizli  diye düşündüğüm?
Farkında mısınız bilmiyorum ama, canlı bombalar üretiyoruz. Sevmiyoruz, okşamıyoruz, zorunlu diyoruz, kural diyoruz , sorgulama çalış diyoruz, kanun böyle diyoruz, sonra bayram törenlerinde YARINLARIMIZ ÇOCUKLARIMIZ diyen konuşmacıları alkışlıyoruz, bir günlüğüne … bayram hatırına…
Ağacı yaşken sulayıp şekillendirmiyoruz ki çiçeklensin;  büyüyünce beğenmeyip sürekli buduyoruz?!
Her yıl değişen eğitim sistemi kendi dokumuza uygun üretilip projelendirilmiyor;  Avrupa’nın kopyala yapıştır tuşlarıyla habire çekiştiriyoruz; üzerimize bir türlü olmayan formalarımızı deniyor, deneniyor, çürütüyoruz gencecik fidanları; herkese eşitlik diyoruz ama kendi çocuğumuzu kayırıyoruz. Bütünleştirmeyen, ayrıştıran, kanayan, kanatan yarınları gözlerimizi yumduğumuz her çarpık eğitim sisteminde ellerimizle yaratıyoruz.
Sokakta bıraktığınız, el uzatmadığınız, eğitmediğiniz, çalıştırdığınız, bu yaşta hayatın yükünü omuzunuza yüklediğiniz ellerinden neşelerini, oyuncaklarını,  oyunlarını, çocukluğunu aldığınız çocuklar yarın sizin kaderinizle oynayacaklar!
Esra DEREOBALI-30.03.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder